Duygular, genel olarak, bireyin hayatındaki mevcut durum ve olgulara fizyolojik, bilişsel ve davranışsal reaksiyon vermesiyle ve yeni karşılaştığı olgulardan da sorumlu olmasıyla nitelendirilmektedir.
Bireyin hayatında psikolojik, biyolojik ve dış etmenlerin etkileşimiyle bir duyu haritası ortaya çıkar. Bunu, kişinin deneyimlerini duygularıyla ifade etmesi olarak söyleyebiliriz.
Duygu düzenlemenin ilk basamağı insanın bakım vereni, çevresindekilerin davranış örüntüleri ve sosyal çevresiyle etkileşim kurmasıyla sağlanmaktadır.
Doğumdan hemen sonra duygularla tanışırız ve büyüdükçe çeşitlenir. İlk olarak ilgi ve acıya karşı stres hissederken sonralarda öfke, şaşkınlık, sevinç, korku, üzüntü, utangaçlık gelişir ve ilerleyen zamanlarda bu duyguları empati, kıskançlık, utanma, suçluluk, gurur, utanç seyreder.
Duygu düzenlemenin genel anlamı olumsuz duyguların regüle edilmesi; olumlu duyguların da paylaşılmasını kapsar. Duygu düzenleme becerisi, kişinin belirli bir olay ya da olgu karşısında geliştirdiği duygusal, bilişsel veya sosyal ihtiyaçlarına karşın duygu ve davranışlarını düzenleyebilme becerisini sağlayabilmesidir. Diğer bir deyişle duygu düzenleme becerisi, duygusal zekayı da kapsar diyebiliriz. Alan yazında duygusal zekanın dört alt boyutu bulunmaktadır. Bunlardan ilki, duygularının farkında olmaktır. İkincisi ise rahatlama, gevşeme, dikkatini dağıtma, karamsar olmama gibi davranım örüntülerini uygulamaktır. Üçünü alt boyut, motive olabilme becerisini içermektedir. Dördüncü boyut ise başkalarının neler hissettiğinin farkına varmaktır.
Duygusal zekanın boyutları da incelendiğinde yakın ilişkiler çerçevesinde önemi daha fazla anlaşılmaktadır. Şöyle ki insanlar ilişkilerinde özellikle romantik ilişkilerinde dinlenilmek, anlaşılmak isterler. Sadece bu iki isteğe bakıldığında dahi, dinlenilmek için ifade edebilme becerisine sahip olmak gerekiyor. İfade ederken de duygularımızı göz ardı etmeden yani Jonice Webb’in de ‘Boşluk Hissi’ kitabında ifade ettiği üzere ‘Duygu depoları’mızı boşaltmamız ve yenileri ile doldurmamız gerekmekte. Diğer bir deyişle regüle etmemiz gerekmekte. Bunlar için ‘ifade edebilme’ becerisi önem arz etmektedir. Şimdi de karşı koltuğa oturup duygusal zekanın önemine göz atalım. Burada da romantik ilişki içerisindeki bireylerden birinin diğerini anlaması yani ‘empati’ becerisi ön plana çıkmakta. Duygusal zekanın dördüncü alt boyutunda ifade edildiği üzere, başkalarının neler hissettiğinin farkına varmak. Bu sayede insanlar yakın ilişkilerinde duygu düzenleme becerilerini sergilemiş olurlar. Bunun hem bireysel hem de çift olarak olumlu yanlarını inceleyelim.
Empati becerisi ile insanlar kuvvetli bağlar oluştururlar. İnsan en çok da kendini anlaşılmış hissettiği yerde güven ihtiyacını giderebilmektir. Güvenin olduğu yerde de samimiyet ve sıcaklık vardır. Başka bir açıdan bakacak olursak duygular bizim gizli hazinelerimiz gibidir. Kendimizi güvende hissetmediğimiz yerde ya da kişinin yanında onları ifade etmekten kaçınabiliriz. Öyle ki danışanlarımızla yaptığımız ilk görüşmelerde buna önem verir ve güven ilişkisi başlığı altında ilk görüşmelerimizi gerçekleştiririz. Birbirini tanımayan iki insan duygular ve güven ilişkisi bu denli önemliyken yakın ilişkilerde bu mesele daha bir kıymet kazanıyor. Özellikle duygu düzenleme açısından yani rahatlama ve karamsar olmama yakın ilişkilerde aranan sıcaklığı da ifade edeceğini düşünüyorum.
Duygu düzenlemeye bir başka perspektiften yani olumsuz yönüyle baktığımızda duygu düzenlemenin sağlanmadığı hatta duyguların dahi ifade edilmediği yakın ilişkiler gözlemlendiğinde bu ilişkilerin toksik veya bireye ya da bireylere zarar verdiğini ifade edebilirim. Bunu söylerken psikopatolojik açıdan ele aldığımızda bireylerin duygu durum ve davranım örüntülerinin devre dışı bırakılması somatik belirtilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Bu ifadelerimi sevgili Freud’un şu sözüyle desteklemek istiyorum; ‘İtiraf edilmemiş hiçbir his asla ölmez.’
Bireysel anlamda bakıldığında psikopatolojik durumlar bireyin kendisine zarar verir ve yakın ilişkileri yürüten ve yaşayanlara da aynı oranda zarar verecektir. Bu bağlamda duygu düzenleme becerisinin önemi daha fazla anlaşılmaktadır. Romantik ilişkileri yaşayan bireylerin sağlıklı olması demek ilişkilerinin de sağlıklı olmasına zemin hazırlamak demektir.
Tersten bakmaya yani olumsuz perspektiften bakmaya devam edecek olursak duygu düzenleme becerisi olmayan ya da bunu yansıtabileceği bir ilişki içersinde olmayan ebeveynlerin çocuklarına da bu durum yansımaktadır. Bu konuyla ilgili yapılan araştırmalar mevcut. Yine Jonice Webb’in ‘boşluk Hissi’ kitabında da buna değinilmekte.
Çocukların duygu düzenleme örüntülerinde aksaklık olması demek farklı şekillerde psikopatolojik semptomların gelişmesi demektir. Bu çocuklarda daha çok anksiyete bozuklukları gözlemlenmektedir.
Sonuç olarak bakıldığında duygular ve duygu düzenleme becerisi hem bireysel anlamda hem romantik ilişkiler anlamında hem de sonrasında gelecek olan nesiller açısından bir hayli öneme sahip. Sadece bireysel rahatsızlıklar için değil ilişkiler ve yakın ilişkilerin sağlıklı olmasını isteyen herkesin belki de ilişkilerinde ilk olarak gözlemleyeceği konu bu olabilir. Çünkü bireyin sağlıklı olması demek bağ kurduğu ilişkilerin de sağlıklı olması yönünde zemin hazırlanması demek. Bir bireyin sağlıklı olması için de yine bir bireye ihtiyaç duymakta. Her iki bireyin de sağlıklı olması için yani duygu düzenleme becerisini rahatça sergileyebileceği ilişkiler ruhsal rahatsızlıklar açısından önleyici olabileceği gibi bazı fiziksel rahatsızlıklar açısından da önemli bir etkiye sahiptir.
İnsanı rahatsız eden insan olabildiği gibi insana şifa olan da insandır. Şifa bulacağımız insanların ve şifalandıracağımız insanların sayısının artması temennisiyle…