Yeni Dalga akımının usta yönetmenlerinden Jean-Luc Godard 91 yaşında hayatını kaybetti. “Serseri Aşıklar”, “Son Nefes”, “Küçük Asker” ve “Kendi Hayatını Yaşamak” gibi unutulmaz filmlere imza atan Godard senarist ve sinema eleştirmeni olarak da dikkatleri üzerine toplamıştı. Ayrıca ’68 hareketinin içinde yer alan Godard, Cannes Film Festivali’nin boykotunu örgütleyen kampanyaya öncülük etmişti.
Sinema Yazarları Şenay Aydemir ve Janet Barış; Godard’ın dünya sineması açısından önemini Evrensel Gazetesi’nden İsmail Afacan’a değerlendirdi.
Aydemir “Godard’ın farkı, sinemasındaki devrimci karakteri, hayatının da merkezine oturtması, ömrünün sonuna kadar değişimin, daha ileriye doğru ivmelenmenin olanaklarını aramasıydı.” derken Barış “Sinema dilini değiştirmesi, klasik anlatıda ezberleri bozması sinemanın biçimsel, estetik ve içerik anlamında sınırlarını zorlamasıyla ayrı bir yeri var Godard’ın” ifadelerini kullandı.
“NE SÖYLESEK AZ KALACAKTIR”
Şenay Aydemir:
“80 yaşında “Film socialisme”i çeken, 90’ına merdiven dayamışken “İmgeler ve Sözcükler”in peşine düşen Jean-Luc Godard hakkında ne söylesek az kalacaktır kuşkusuz. Godard’ın çağdaşlarıyla birlikte sinemada yaptıkları devrimin, bu devrimin bugüne kadar devam eden izlerinin hakkını verecektir birileri önümüzdeki birkaç gün içinde. Ben bu büyük yönetmenin devrimci karakterinin sürekliliğine dikkat çekmek istiyorum şimdilik. Godard; ’60’ların başından başlayarak sinemaya kattıkları devrimci ruhu, ’68 baharına hayat pratiği olarak taşımış bir kuşağa aitti. Öyle ki Cannes Film Festivali’ni bloke edecek kadar güçlü bir kuşaktı bu. Kuşkusuz ’60’ların ortasında yükselmeye başlayan devrimci dalgadan alıyordu bu gücü o da bütün yoldaşları gibi. Godard’ın farkı, sinemasındaki devrimci karakteri, hayatının da merkezine oturtması, ömrünün sonuna kadar değişimin, daha ileriye doğru ivmelenmenin olanaklarını aramasıydı. Son dönem filmleri zanaat açısından eksik/ gedik olsa da bu devrimci arayışın ürünüydüler. Sinemadan çok fikirdiler bana göre. Ki bir sinemacının fikirlerini filmler aracıyla söylemesinden daha normal ne olabilir.”
“GERÇEKLİĞE BAKIŞIMIZI DEĞİŞTİRDİ”
Janet Barış:
“Godard’ı düşününce yoğun imgeler geliyor aklıma ve kelimelere dökmesi zor oluyor. Godard’ın sineması da böyle düşündürücü bir sinemaydı hep, bir fikir sinemasıydı. Sinemanın üretim biçimlerini tartışmaya açan, temsil sineması yerine seyirciyi omuzlarından tutup sarsan bir sinemanın peşine düşmüştü Godard. 1960’larda Fransız Yeni Dalga’sını belirleyen yönetmenlerden biri olması başlı başına çok önemli. Diğer yandan sinema dilini değiştirmesi, klasik anlatıda ezberleri bozması sinemanın biçimsel, estetik ve içerik anlamında sınırlarını zorlamasıyla da ayrı bir yeri var Godard’ın. İmgeleri ezber anlamlarından çıkarıp yapı söküme uğratan, sinemaya bambaşka bir dil kazandıran sadece sinemaya değil hayata, gerçekliğe bakışımızı değiştirmiş devrimci bir yönetmen. Belki iddialı olabilir ama sinemayı Godard’dan önce ve Godard’dan sonra diye de düşünebiliriz. Klasik sinemayı tümüyle reddedip, imha edip üstüne politik ve seyirciyle ilişki kurması zor olan bir süreci cesurca inşa etti Godard. Sadece büyük bir yönetmen değil aynı zamanda sinema üzerine düşünen önemli bir entelektüel, bir kuramcıydı.”
GODARD KİMDİR?
1930’da Paris’te doğan Godard, İsviçre’de Cenevre Gölü kıyısında, Nyon’da büyüdü ve okula gitti. Godard, 1949’da okulu bitirdikten sonra Paris’e geri döndü, savaştan sonra Fransız başkentinde gelişen entelektüel “sine-kulüplerde” alan buldu. Cahiers du Cinema da dahil olmak üzere yeni film dergileri için yazmaya başladı. Godard 1960’da ilk uzun metrajlı filmi Breathless’ı yayınladı. Berlin Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülünü kazandı.
Son Nefes, Küçük Asker, Serseri Aşıklar, Kendi Hayatını Yaşamak gibi filmleriyle dikkat çeken yönetmen farklı bir sinematografik dil ve kurgu yöntemi kullanarak Fransız sinemasında o zamana kadar kabul gören kalıplaşmış yapıları yıktığı savunulur.
Godard senaryolar da yazdı.